29 Nisan 2015 Çarşamba

Korku Filmlerinin " Kanlı Mary"'si 1.KRALİÇE MARY ' NİN HİKAYESİ


Kraliçe Elizabeth 'den önce tahtın varisi 1.Kraliçe Mary.
Dış görünüşü itibariyle soğuk , sert ve korkutucuydu ama görevinde oldukça dürüst ve vicdanlı davranırdı.
Çok katı ve kararlı bir Katolikti.Dini inancının kurallarına sıkı bir bağlılık gösteriyordu.Bu bağlılığını bağnazlık olarak değerlendiren tarihçiler bulunmakta.
Ne kadar soğuk ve sert gözükse de Mary içtendi.Ama sevilme ihtimali oldukça düşüktü.Onunla evlenmek isteyenler onun gücünü paylaşmak için bu işe gönüllü oluyorlardı.
Mary ile evlenmesi en muhtemel isim İspanya Prensi Felipe ' ydi.Felipe de Mary gibi soğuk ve sert görünüşlüydü ayrıca koyu bir katolikti.
Felipe'nin babası döneminin en varlıklı ve en güçlü kralıydı.Babası ölünce Felipe'nin bu değerli makama sahip olacak olmasını da değerlendirerek Mary Felipe ile evlendi.

Mary tahtta iken Halk Protestandı.Mary İngiltere halkının eskisi gibi Katolik olmasını istiyordu ve bunun için çalışmalara başladı.İlk başlarda ılımlı ve sakin davranan Mary gittikçe katılaştı.Okuduğum kitaba göre Mary 'nin böyle davranmasındaki en büyük etken mutsuz evliliğiydi.Felipe Mary 'i sevmiyordu onunla ilgilenmiyordu ve sadece tahtı istiyordu.Mary ise çocuk sahibi olma hayalleri kuruyordu, kocasını seviyordu.

Ancak Mary evlilik hazırlıkları yaparken halka ılımlı yaklaşıyordu.Evlendikten sonra ise daha sertleşti sanırım arkasına aldığı yeni gücü sayesinde halktan gelecek tepkileri önemsememeye başladı.
Karakter olarak sert olan Mary kocasının ona olan ilgisiz davranışlarıyla daha da sertleşti.Kötü niyetini kendi dini inancıyla olan isteklerine boyun eğmeyenlere karşı kullandı.Çok daha katı yasalar çıkarttı.Mary onları boyun eğmeye zorladıkça acı çekenlerin kararlılıkları ve cesaretli arttı.Olası son noktaya ulaşana dek , sürekli farklı baskı yöntemlerine geçti.Bir insanın vatandaşlarına çektirebilmesi mümkün en korkunç fiziksel acıları çektirdi.En kötü ve en korkunç ceza , kurbanı canlı canlı yakmaktı.Bir kadının bunun yapılmasını emretmesi inanılmaz görünüyordu.Yaklaşık 300 kişiyi yaktı.Bu 300 kişinin elliden fazlası kadın dördü de çocuktu.Bu korkunç işkencelerin hiç bir faydası olmuyordu.Halkın tamamı yakılamazdı.En sonunda bu cezaları bırakmak zorunda kaldılar.İngiliz Milleti bu vahşetten dolayı hiçbir zaman Mary'i affetmedi.O tarihte ona " Kanlı Mary " ismini verdiler.

Felipe , Mary terk etti.Bir yıl sonra Fransızlarla olan  savaşında Mary 'i kendisine katılmaya zorlamak için geri döndü.Eğer kabul etmezse İngiltere'den ayrılacağını ve kendisini bir daha göremeyeceğini söyleyerek Mary 'i tehdit etti.Mary onun gitmesine karşı koymadı ama sonunda yaşadığı pişmanlık ve şikayetlerden ötürü bitkin düştü.Ruhsal sıkıntıları ömrünü kısalttı.Evliliğinden birkaç yıl sonra sefil bir şekilde öldü.

( Jacob Abbott ' un kitabı Kraliçe Elizabetth ' in bir bölümünden özet )

KISACASI ;

Korku filmlerinin Kanlı Mary ' si nin hikayesi .Koyu Katolik olan Mary protestan olan halkı Katolik yapmak için yaptığı işkenceler yüzünden halk tarafından böyle anılırmış.Ama anlatıldığına göre işinde vicdanlı ve dürüst davranan Mary ' nin  bu kadar sert davranışlar sergilemesi mutsuz evliliği ve buna yatkın yapısı yüzünden....

28 Nisan 2015 Salı

Einstein Bulmacası ( Einstein'ın bu bulmacayı çocukken tasarlamış olduğu söylenir )





Einstein'ın çocukken tasarladığı iddia edilen bulmacayı dünyanın % 2'si çözebilirmiş.
Bulmacada hiç bir şekilde kandırmaca yoktur .Çözmek için sadece düz mantığa ve bol sabıra ihtiyacınız var :))

İşte Soru :

Beş farklı renkte beş ev var.Her evde farklı bir ülke vatandaşı yaşıyor.Beşinin de sevdiği bir içecek , uğraştığı bir spor , beslediği bir hayvan türü var.Besledikleri hayvanlar , uğraştıkları sporlar ve sevdikleri içecekler farklı.

Kimin balığı var ??





Bilgiler :

1-İngiliz kırmızı evde yaşıyor.

2-İsveçlinin köpekleri var.

3-Danimarkalı çay içer.

4-Yeşil ev beyaz evin solundadır.

5-Yeşil evin sahibi kahve içer.

6-Futbol oynayan kişinin kuşları var.

7-Sarı evin sahibi beyzbol oynar.

8-Ortadaki evde oturan adam süt içer.

9-Norveçli ilk evde oturuyor.

10-Voleybol oynayan kişi kedileri olana komşu oturuyor.

11-Atı olan adam beyzbol oynayana komşu oturuyor.

12-Tenis oynayan kişi bira içer.

13-Alman hokey oynar.

14-Norveçli mavi eve komşu oturuyor.

15-Voleybol oynayan adamın komşusu su içer.


**Bu bulmacayı çözebilmek için gereken , bir tablo çizmek ve her ev için bir sütun  ; ülke , ev rengi , içecek , spor dalı ve hayvan için de birer satır açmaktır.

İpucu :

8 numaralı bilgiye göre ortadaki evde oturan adam süt içiyor ve 9.bilgide de ilk evde oturanın Norveçli olduğu belirtiliyor.Bunları tabloya ekleyelim o halde :





CEVAPLAR :




*14 ve 9 . bilgileri bir araya getirirsek  : 2.ev mavidir.

*4 ve 5.bilgilere göre : 4. ev yeşildir , 4.evde kahve içilmektedir ve 5.ev de beyazdır.

*1.bilgiye göre İngiliz 3. evde yaşamaktadır ve bu ev kırmızıdır.(demek ki 1. ev kalan tek renk sarı olduğuna göre sarıdır. )Sarı evde oturan kişinin beyzbol oynadığını ( 7.bilgi ) ve atın , beyzbol oyuncusuna komşu olan 2. eve ait olduğunu biliyoruz ( 11. bilgi )

*12.bilgiye göre tenis oyuncusu bira içmektedir.O halde hangi ülkedendir ?Norveçli ( beyzbol oynar ) ya da İngiliz (süt içiyor )olamaz.Alman (13.bilgi) ya da Danimarkalı ( 3.bilgi ) olamaz.İsveçli olması gerek .İsveçli adam hakkında ne biliyoruz? 2.bilgiye göre köpekleri var.O halde İsveçli tenis oynar , bira içer ve köpek besler bu da bir tek 5. eve uyuyor.

* 3.bilgiden bu sefer ,Danimarkalının 2.evde oturuyor olması gerektiğini anlıyoruz  , yani çay içen kişi 2.evde yaşıyor.Öyleyse su içen 1.evde  , Almanda 4.evde oturuyor olmalı.

*15.bilgiye göre , voleybol oynayan kişinin 2.evde oturuyor olması gerektiğini anlıyoruz.
*13.bilgi ise hokey oynayanın 4.evde oturduğunu söylüyor.Demek ki futbol oyuncusu 3.evde oturuyor, kuşları olduğunu da zaten biliyorduk ( 6.bilgi )

* 10.bilgiden kedilerin 1. evde olduğunu anlıyoruz.

Yanıt : Balık 4 numaralı yeşil evde oturan ve kahve içip hokey oynayan Alman'ın.

27 Nisan 2015 Pazartesi

Gıcık Sorular

Bu tarz şeyler çözmekten hoşlananlar aşağıdaki 10 soruyu tam 1 dakikada çözün.Ben adına gıcık sorular koydum.Cevaplara bakarken sizi de gıcık etmesin.Ona göre dikkat edin.Kolay gelsin...



1- Bazı aylar 30 , bazıları 31 çeker kaç ayda 28 gün vardır?

2-Doktorunuz size 3 hap verir ve bunları yarımşar saat arayla almanızı tavsiye ederse , ilaçların tamamını bitirmeniz ne kadar sürer ?

3-  "30" u yarıma bölüp 10 ekleyin.Kaç etti ?

4-Bir çiftçinin 17 koyunu vardı.Sürüde salgın hastalık oldu, dokuzu ağır hastalandı , diğerleri öldü.Çiftçinin kaç koyunu var ?

5-Gece saat sekizde yatıyorum ve yatarken saatimi dokuza kuruyorum .Kaç saat uyurum ?

6-Sadece bir tek kibritiniz var.
İçinde bir gaz lambası , bir gaz sobası ve bir de mum bulunan karanlık bir odaya girdiniz.
Önce hangisini yakarsınız ?

7-Adamın biri dikdörtgen biçiminde ve her cephesi güney manzaralı bir ev inşa etmiş.Evi kocaman bir ayı ziyaret ederse bu ayı ne renk olur ?

8- "3" elma vardı.2'sini aldım kaç elman var?

9-Musa gemisine her hayvandan kaç adet aldı ?

10-Chicago'da hareket eden 43 yolculu bir otobüsü kullanıyorsunuz
     Pittsburgh'da 7 yolcu binip , 5 yolcu indi.
     Clevand ' da 8 yolcu indi , 6 yolcu tuvalete gidip geldi.Ve 4 yolcu bindi
     20 saat sonra Philedolphia'ya vardığında şoförün adı neydi ?

YANITLAR : 



1-Hepsinde.Tüm aylarda 28 gün var

2-Bir saat

3-70 eder.Yarıma bölmek 2 ile çarpmak demektir.

4-9 canlı koyun

5-Guguklu saatler gece gündüz ayırımı yapmadığından 1 saat.

6-Kibrit

7-Ayı beyaz olur.Evin her cephesi güneye bakıyorsa bina kuzey kutpundadır.

8-2 elma

9-sıfır.Gemisine hayvan alan Nuh idi.

10-Şoför sizdiniz.

Collatz Sanısı

Collatz Sanısı , 1'den büyük tüm doğal sayıların 1'e indirilebildiğini anlatan teoremdir.Ancak daha kesinleşmemiştir.Çünkü 576400000000...... sayısına kadar olan sayılar ancak kanıtlanabildi.Daha yüksek sayılarla ise matematikçiler uğraşıyor! 






Collatz Sanısı'nın kuralları şudur ;

1-Önce bir Pozitif Tam Sayı Seçin 

2-Sayı Tek ise , 3 katını alıp 1 ekleyin
   Sayı Çift ise , 2 ye bölün

3-Aynı işlemi bulduğunuz sonuçta çıkan sayıya da uygulayın.En sonunda elde edeceğiniz sayı 1'dir.

( Cevabı Henüz 1 olmayan sayı bulunamadı )
(57640000000.... ' a kadar uğraşmışlar helal olsun !!)

26 Nisan 2015 Pazar

Yıllar Sonra Uyanmayı Bekleyen Dondurulmuş Bedenler ( Cryonics Projesi )

Kriyobiyoloji düşük sıcaklığın insanlığı nasıl etkilediğini inceleyen bilim dalıdır."Canlı Dondurma" veya "Canlı şoklama" bilimi olarak da bilinir.

Kriyobiyoloji , yani canlıları bir müddet dondurduktan sonra hayata döndürme bilimi , genetik bilimdeki gelişmeler ışığında yaşlanmayı geciktirip ölüme geçici de olsa bir çare bulmak için uğraşıyor.

Ben Kriyobiyoloji 'yi ilk olarak okuduğum bir kitapta duydum.Kitapta Kriyobiyolojiyi anlatmıyor.Sadece ölmek istemeyen bir adamın başvurduğu bir yöntem olarak adından bahsediliyor.Kitabın adı "Zamanı Anlamak" .Kitaptan bahsetmemin sebebi kitabın çok çok kısa bir bölümünde Kriyobiyolojiye başvuran adam yıllar sonra tekrar uyanıyor , okuyunca çok korkmuştum.Başarabilirlerse tabi ki bilim açısından muhteşem bir ilerleme ama kitapta uyanan adam yıllar içinde değişmiş insanların arasında müzede gözetim altındaydı.Biliyorum çok uç ve komik ama aslında ilerde yıllar sonra uyanacağınız ortamı bilmiyorsunuz.Kitapta abartılmış gibi gelse de kesinlikle bu kararı vereceklerin bunu gözden kaçırmaması lazım.

Bir video buldum ve kısaca her şeyi açıklamış...


*****


Bu fikrin temeli çok öncelere dayanıyor.Benjamin Franklin 1773 yılında ölümü erteleme üzerine çalışmalar yapan ünlü araştırmacılardan Jacques Duboug'a yazdığı bir mektupta bu düşüncenin ilkelerinden biri bulunuyor diyebiliriz.Mektup şöyle: 

"Keşke insanları dondurup ilerde uyandırabileceğimiz bilimsel bir metot mümkün olsaydı.Amerika'nın 100 yıl sonrasında bir günü görmeyi ve sonra ardından ölmeyi bile kabul edebilirdim.Bunu normal bir ölüme kesinlikle tercih ederdim.İleride bilimimizin de bunları başaracağından hiç şüphem yok "


Dünyada dondurulan ilk kişi 73 yaşında akciğer kanserinden ölen Amerikalı psikolog James Bedford oldu.Bedeni 1967 'den beri çözüleceği günü bekliyor.




1979 senesi Cryonics için facia senesi oldu.Yetkililer tarafından Enstitüde saklanan 9 bedenin çözüldüğü anlaşıldı.Saklanan bedenler feci şekilde çürümüştü.Sonradan anlaşıldı ki Enstitü'nün enerji izolasyonu tam 6 senedir çalışmıyordu ve bundan dolayı soğutma sistemi çökmüştü.Enstitü'de sadece ilk dondurulan insan Bedford'un cesedi kurtarılabildi.



En büyük cryonics şirketi ABD 'li "Alcor Life Extension Fundation",
Onu  "American Cryonics Society","Cryonics Instıtue" ve "Trans Time "takip ediyor.ABD dışında bu işlem sadece Rusya'da kurulan "KrioRus"ta yapılıyor.

Bu teknoloji ilk çıktığında dondurulan insanların 2010 yılında uyandırılabileceği öngörülüyordu.Şimdi ise bu tarih 2035...

PEKİ DONDURMA İŞLEMİ NASIL YAPILIYOR ?

Tabi ki öncelikle ecelinizle veya ötanazi ile ölmeniz gerekiyor çünkü henüz canlılar üzerinde bu işlemin yapılması yasal değil.
Önce ölü beden buz kalıplarıyla soğutuluyor ve göğüs kafesi açılarak kan damarlardan çekiliyor.Yerine -50 derecedeki gliserol enjekte ediliyor.Vücuda yayılımı sağlanan solüsyon vücut ısısının da - 50 dereceye düşmesini sağlıyor.Hücre çevresindeki yağların buzdolabında bir kaç gün kalmış yağlar gibi buruşmaması için , hasta içi sıvı nitrojen dolu büyük metal silindirler içerisinde , -196 derecede korunuyor.

İnsan bedeni önlem alınmadan dondurulursa buz kristalleri hücrelerin çevresini sarıyor ve su kaybına sebep oluyor.Gerilen hücre zarı yırtılıyor ve hücre parçalanıyor.İşte bunu engellemek için gliserol gibi donmayan kimyasallar kullanılıyor.



Cryonics'i kurgu olmaktan çıkarabilecek bir deney yapılmış bulunmakta.Dr.Paul Segal 'in 1992'de Amerikan Cryonics Society 'nin sponsorluğunda beagle cinsi köpeği Miles 'ı dondurup tekrar diriltmeyi başarmış.Bun deney Cryonics bilim insanları için o günden beri büyük bir ispat olarak sayılıyor.70 dakikalık klinik ölümün ardından kanı tekrar damarlara enjekte edilerek oda sıcaklığına geri getirilmişti.Üç buçuk yaşındaki köpek hayata geri döndüğünde karakteristik özellikleri ,alışkanlıkları ve huyları değişmemişti.Bu dondurulan insanların bir gün tekrar uyandıklarında hafızalarının yerinde olacağına ispat olarak gösteriliyor.

Türkiye'de ise 16 kişi ölümü durumunda dondurulmak için anlaşmaya imza atmış durumda.Bunlardan birisi Güner Kurban .Yapılan röportajda şöyle diyor ;

"Ben diğer insanlar gibi yaşamaya çok meraklı olduğumdan  , hayatımı sürdürmek istediğimden dolayı imzalamadım bu anlaşmayı.Tek istediğim kısa bir süreliğine de olsa gelecekte dünyanın nasıl olduğunu görebilmek.İleri teknolojinin gelişimini , ışınlanmanın , zaman makinesinin icat edildiğini , insanların beyin kapasitelerini %100 kullanmaya başladıklarını , diğer güneş sistemlerinin keşfedildiğini görmek istiyorum.80 yıl içerisinde , dondurulan insanların yeniden uyanacağına inanıyorum çünkü nano teknoloji inanılmaz ilerliyor.Hatta istediğiniz yaşta uyanabileceksiniz.Ben 17 yaşımda uyanmak istiyorum , 50 yılda bir kaç haftalığına uyansam yeter bana."



25 Nisan 2015 Cumartesi

DNA Hakkında


1953 yılında bugün Cambridge Üniversitesinde iki bilim adamı DNA adı verilen molekül yapısını buldular.

DNA  tüm organizmalar ve bazı virüslerin canlılık işlevleri ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan nükleik asittir.DNA 'nın başlıca rolü bilginin uzun süre saklanmasıdır.


Tüm insanların DNA dizileri %99.9 benzerlik gösteriyormuş.Geri kalan %0.1 bizleri gelişimimizle birlikte biyolojik olarak farklı kılan kısımdır.Aynı zamanda bu %0.1 farklı insan DNA dizilerini belirlemek için yeterlidir.


Tüm canlılar evrimsel olarak aynı kökenden geldiği için kalıtımsal olarak da birbirlerine yakınlıkları oranında benzerler.Bu insan için de geçerlidir.

~TARİHTE BUGÜN~


Tarihte Bugün 1719 yılında Daniel Defoe 'nin ünlü romanı Robinson Crusoe yayımlandı.
Kitap İngiltere'de yaşayan Alman asıllı orta halli bir ailenin en küçük oğlu olan Robinson Crusoe 'un babasının tüm itirazlarına rağmen , dünyayı gezme hayalleri ile çıktığı yolculuğu ve bu sırada yaşadığı olayları anlatır.Bu yolculuklar içinde ıssız bir adada 28 senesini son 3 yılı hariç yalnız geçirir.


Kitap ilk çıktığı 1719 yılında okurun tepkisi çok olumlu oldu.İlk yılında 4 baskı yaptı.Okuyucu kitlesi giderek arttı ve kitap başka dillere çevrilmeye başlandı.

** Tanzimat Dönemi'nde Vakanüvis Lütfi , Robinson Crusoe ' u dilimize çevirmiştir.

Kitaba daha sonra Robinson'un adadan kurtulduktan sonra yaşadığı serüvenleri de anlatan bölümler de eklendi.Fakat bu kısımlar içerdiği diğer milletleri aşağılayıcı ve eleştirel yaklaşımlar sebebiyle evrensel bir ilgi kazanmadı.


Kitabın yazarı Daniel Defoe bu kitabı yazmadan önce tüccar , gazeteci , ekonomist ve ajanmış.Bir zamanlar Osmanlı toprakları olan Romanya'dan İngiltere'ye göçen bir aileye mensup olan ve Osmanlı geleneklerini iyi bilen İngiliz Kültürünü yeren mektuplarını Osmanlı devlet adamlarına bilgi ve öneri amacıyla gönderen Daniel'in Osmanlı ajanı olduğu varsayılıyor...
Aytunç Altındal gibi yazarlar Osmanlı için casusluk yaptığının açık olduğunu söylerler.

Aytunç Bey'in düşüncelerini okumak isteyenler :
http://bit.ly/1Dm8pOi 



Alexander Selkırk adlı İskoç bir denizci 1709 yılında Wooders Rogers tarafından eski adı Isla Mas a Tierra ( yeni adı : Robinson Crusoe adası ) olan adadan kurtarılmasının , kitabın ilham kaynağı olduğunu iddia edenler var.

Alexander Selkırk Robinson Crusoe Adasında 4 yıl yalnız yaşamıştır.

24 Nisan 2015 Cuma

Aborjinler Asya'dan Avustralya'ya Nasıl Ulaştı ?



Aborjinlerin Avustralya'ya yerleşmesiyle ilgili en iyi tahmin 40.00 yıl öncesinde meydana gelen Asya-Avustralya göçü sonucunda meydana geldiğiyle ilgilidir.Ancak kimi kaynaklarda göçün tarihi 120.000 yıl öncesine kadar gidebilmektedir.Ancak yapılan bilimsel araştırmalar Aborjinlerin 40.000 yıl önce Avustralya'ya göçtüğünü göstermektedir.

Ancak hangi tarih geçerli olursa olsun , Avustralya 'ya nasıl geçildiği az çok bellidir.Bundan 40.000 yıl öncesinde , Buzul Çağı Döneminde meydana gelmiştir.Bu dönemde Avustralya'yı çevreleyen denizler bugünkünden 150 metre alçaktır.Ayrıca bu dönemde Yeni Gine ile Avustralya tek bir parçadır ( Sahul olarak bilinir ) ve günümüzdeki Arafura Denizi , Karpentarya Körfezi ve Torres Boğazı koca bir kara köprüsüyle birbirine bağlanmaktaydı.

Yine de bu dönemde alçak bile olsa deniz büyük bir engeldi ve aşılması gerekiyordu.Bilim insanları Aborjinlerin bu sorunu aşmak için kayıkları kullandığını düşünmektedir.Ayrıca iki farklı rota ileri sürülmektedir :
1-Sulawesi ve Yeni Gine arasındaki adalar zincirinin " adalar arası zıplama " denen metotla aşıldığı
2-Kuzey Btı Avustralya'ya Timor üzerinden varıldığı

Çoğu bilim insanı ilk metodun daha büyük ihtimalle doğru olduğunu düşünmektedir.Ayrıca kara hayvanları ve bitkiler üzerinde yapılan çalışmalar da , canlıların bu yollarla Avustralya'ya ulaşabileceğini desteklemektedir.

Çok daha net açıklamalar için hala araştırmalar sürüyor.Ancak bu açıklamalar da pek çok bakımdan desteklenmesi bakımından güvenilirdir.


Aborjinler Hakkında


Aborjinler Avustralya yerlileridir.Aborjinler Avustralya'ya Güneydoğu Asya'dan gelmişlerdir.

18.yüzyılda İngilizler Avustralya'ya geldiklerinde 300.00'den fazla Aborjin bölgede yaşamaktaydı.Ancak birçoğu İngilizler tarafından topraklarından sürülmüş ya da öldürülmüştür.1900'ların ortasında Aborjin nüfusu 45.00 ' e düşmüştü.1960 'larda Aborjinler toprak haklarını tanımaya başlamış ve nüfus sayısı artmış ve bugün 250.00'in üzerine çıkmıştır.

Aborjinler geleneksel olarak açık alanda doğayla iç içe yaşarlar.Kendilerine dallardan ağaç kabuklarından yaptıkları barınaklarda yaşarlar.Ama günümüzde çoğu abojin şehir ve kasabalara göç etmiştir.Ataları gibi yaşayan çok az sayıda Aborjin bulunmaktadır.

Avustralya'da Avrupalılar gelmeden önce birçok farklı dile ve dine sahip kültürler vardı.Aborjinler de pek çok klan ve dil gruplarına ayrıldıklarından bir bütün olarak Aborjin kültüründen bahsetmek imkansızdır.Birbirleriyle benzerlikleri de olan farklı kültürlerden bahsedilebilir.

Ben Aborjnleri ilk olarak okuduğum bir kitapta ( Bir Çift Yürek ) duydum.Kitabın yazarı anlattıklarını gerçekten yaşadığını söylüyor ama bunun aksini iddia edenler de var.


Kitapta yazar Aborjinlerle birlikte yaşamaya başlıyor.Kitapta okuduklarımdan yola çıkarak yazıyorum ; Aborjinler doğayla iç içe yaşıyorlar.Daha doğrusu doğayla bir bütün halinde yaşıyorlar.Doğaya saygıları sonsuz.Çölün ortasında yaşıyorlar.Ama susuz veya yiyeceksiz kalma gibi bir korkuyu taşımadan.Tanrı'ya olan güvenleri sonsuzdu.Kabile olarak birlik ve beraberlik içinde birbirlerine kin gütmeden huzurlu bir şekilde yaşıyorlar.Birbirleriyle telepati yoluyla konuşuyorlar.Kitabın bir bölümünde avlanmaya giden bir aborjin reise telepati yoluyla avının kuyruğunu kesebilir miyim diye sordu , daha sonra kabilenin yemek için yerleştiği bölgeye gelip kuyruğu kesilmiş avını getirdi.Okuduklarım gerçekten çok ilginçti...

Yazarın anlattıkları doğru mu yanlış mı bilmiyorum.Bu kadar şeyi gerçekten uydurdu mu ? ?
Gerçekten bilmiyorum.
Ama ben bu kitabı okumanın bir zaman kaybı olduğunu düşünmüyorum.Çünkü okuduğunuzda sizi ister istemez düşünmeye itiyor ve bu bence hoş bir şey...


İNANILMAZ SİHİRBAZ HERKESİ ŞAŞIRTTI!


22 Nisan 2015 Çarşamba

Mum Işığında Yaşayan AMİŞLER


" Amiş " ABD 'nin Pensilvanya ve Ortabatı eyaletlerinde ( ve Kanada da ) yaygın olan tutucu bir hristiyan mezhebidir.

Sayıları 170 bin civarında olduğu tahmin edilir.



Amişlerin inançlarının temelini İncil' de yazılı bulunan Hz.İsa 'nın dini ve ahlaki kuralları sıraladığı vaazıdır.Temel hayat felsefeleri asla savaşmamak olan bu naif insanlar kendilerini alçakgönüllü ve sadık olarak tanımlıyor.


Gerçek Hristiyanlığı Hz. İsa gibi yaşamak olduğuna olan inançları elektrik başta olmak üzere teknolojinin tüm imkanlarını red etmelerinin asıl sebebi.Teknolojinin dünyayı sevmelerine , dünyaya daha çok bağlanmalarına sebep olacağını düşünür bunun sonucunda kendilerinin kötülük yapmaya iteceklerine inanırlar.




Hayatları boyunca paylarına düşen rızıklarının Tanrı tarafından adaletli bir biçimde dağıtıldığına , herkesin hakkı olanı saten alacağına inandıklarından kimsenin malına göz dikmeden huzurlu bir şekilde yaşamaya devam ediyorlar.


Savaşmayı red ettikleri için kesinlikle askere gitmiyor , dünyevi kaygılar taşıdığından dolayı siyaset ve devlet işleriyle ilgilenmiyorlar.

GÜNLÜK YAŞAMLARI 

AMİŞ KADINLARI 


Amiş Kadınlarının topluluk içinde en önemli görevleri eşlerine hizmet etmek ve çocuklarını iyi yetiştirmektir.
Son derece sade giyinmeyi tercih ederler.Doğal güzelliklerine hiç müdahale etmeyen bu sade kadınlar mücevher takmadıkları gibi makyaj da yazmazlar.En büyük süsleri saçlarına taktıkları çiçektir.Süslenmeyi günah sayan amiş kadınları dünyavi arzularına kapılmamak için günümüz şartlarında zor olan bu tarzı çocukluklarından beri benimsedikleri için kolaylıkla taşırlar.
Boş vakit geçirmenin günah olduğuna inanırlar.Bazen kocalarına tarlada yardım eder ev bütçesine katkı sağlamak için tekstil ürünleri yapıp satışa sunarlar.

AMİŞ ERKEKLERİ 


Son derece çalışkan ve ailesine bağlıdırlar.Tarım ve marangozculuk işlerinde oldukça başarılıdırlar ve ailelerinin geçimlerinden sorumludurlar.
Tıpkı kadınlar gibi son derece sade yaşayan Amiş erkekleri gösterişsiz koyu renk kıyafetler giyerler.
Amişlerde evlilik ve aile oldukça önemlidir.18-20 yaşına gelmiş erkek evlilik çağındadır.Evlilik için ilk şart bir Amiş kızını seçmektir ikinci şart ise her iki ailenin de onayını almaktır.Çiftler ilk evlendikleri yıllarda aileleriyle yaşarlar.Sahip oldukları çocukların sayısı imece usülü toplanan paralarla kendi evlerini inşa ederler.Amişlerde birçok iş cemaatten toplanan paralarla ve elbirliğiyle yapılır.


AMİŞ ÇOCUKLARI

Çocuklar neslin ve inanışın devamı için son derece önemlidir.İyi birer Amiş olarak yetişmeleri için her türlü imkan sağlanır.Teknolojiden uzak kalan çocuklar kendi hayalgüçleriyle sopalardan yaptıkları oyuncaklarla tozun toprağın arasında çocukluklarını eğlenerek geçiriyor gözüküyorlar.


Amişleri modern toplumdan ayıran bir başka özellik ise eğitim konusundaki tutumları.Lise eğitimi almanın dünyevi zevk ve hırslara sürükleyeceğine inanan Amişler sadece 8 yıl eğitimi yeterli görürler.




Eğer amişleri ziyaret etmek isterseniz Amilerin en meşhur ve en kalabalık köyü , Pensilvanya Eyaletinde  bulunan Kitchen Kettle köyüdür.New York'tan yaklaşık 3 saatlik bir araba yolculuğuyla varabilirsiniz.Muhteşem bir yere benziyor...



AŞK...

 
 
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem, bilirsin.
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık.
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin, sırf onaydı,
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu.
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti.
Yoktu dünlerde,evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz.
Sanki hiç olmamıştı.
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu.
 
Şurda senin gözlerindeki bakımsız,mavi,güzel laflı İstanbullular,
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların,
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik.
 
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya,
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız,
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı,memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
 
Cemal Süreya

20 Nisan 2015 Pazartesi

Posta Güvercinleri Nasıl Yolunu Bulur ?


Romanlarda , Filmlerde birbirinden ayrı kalan sevgililer güvercinle birbirlerine mektup yollayıp haberleşiyorlar.


Romantik mektuplarını yazıyorlar , bembeyaz bir güvercinin ayağına bağlıyorlar ve pencereden sevgilisine yolluyorlar.Sevgili çektiği hasretle pencerede bekliyor , bekliyor...Sonunda bir güvercin pencerenin önüne konuyor.Kesinlikle çok zahmetli ama bir o kadar romantik.

Peki güvercinler haberleşmede gerçekten kullanıldı mı ?


Evet güvercinler eski çağlarda haberleşmede kullanılırdı.Bilimsel adı Columba Livia olan güvercinler yüzyıllar boyunca güçlü yön bulma yetenekleri sayesinde insanlara hizmet emişlerdir.

Peki Güvercinler Yollarını Nasıl Buluyor ?

Uzun yıllar yapılan araştırmalar sonucu posta güvercinlerinin manyetik alanları algılama yeteneğine sahip oldukları anlaşılmıştır.Üstelik yol bulmasını ve tekrar yuvasına dönmesini sağlayan bu sistem güvercinin birkaç santim boyutundaki gagasında bulunmakta.

Özellikle savaş zamanlarında güvercinler haberleşmede fazlasıyla kullanılmış.Hatta güvercinleri eğittikleri bir bölüm bile varmış.





Aşık Veysel Anısına



Aşık Veysel 1984 yılında Sivas' da doğdu.Veysel ' in 2 kız kardeşi çiçek hastalığından dolayı öldü.Aynı hastalıktan dolayı Veysel görme yetisini kaybetti.
Babasının Aşık Veysel' e oyalanması için verdiği sazla önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı.
Ahmet Kutsi Tecer' in teşvikiyle kendi sözlerini yazıp söylemeye başladı.
Aşık Geleneğinin son büyük temsilcilerindendir.
Eserlerinde Türkçesi yalındır.
Akciğer kanseri nedeniyle 21 Mart 1973 ' de vefat etmiştir.